Small Grey Outline Pointer

21 Ekim 2013 Pazartesi

A Song We Left Unsung - 4.Bölüm





Çeviren : Phantaso



A Song We Left Unsung | 4.Bölüm

Çift, Baekhyun’un apartmanından çıktı ve Chanyeol alışılmadık, koyu mor bir arabaya doğru yöneldi.

“Tatlı bir araba.”

Chanyeol gülümsedi ve Baekhyun için kapıyı açtı. Ardından kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna zıpladı.

“Güzel ve küçük bir araba, yine de benim değil. Sanırım çok yakında benimkini göreceksin. İlk randevu için uygun göründüğünden kız kardeşimin arabasını aldım.”

“Peki, her iki şekilde de benimkinden çok daha iyi…” Baekhyun kendi küçük ve eski arabasını düşündü. Kyungsoo ona ‘tabut’ diyordu.

“Hey, A noktasından B noktasona götürüyorsa yeterlidir. Ama bozulursa falan bana haber ver. Senin için bir göz atmaktan mutluluk duyarım.”

“Neden? Arabalar konusunda iyi misindir?” Birilerinin arabalarını ödünç almak dışında, Baekhyun’un bu konuda bir fikri yoktu.

“Öyle olmalıyım,” Chanyeol güldü. “Ben bir tamirciyim.”

Baekhyun bu bilgiden dolayı afalladı. Bu kaslarını açıklıyor diye düşündü. Kendi gözlemlerine devam ederken, Chanyeol kaslarını incelediğini bildiğinden memnundu.

Chanyeol sürmeye devam ederken, Baekhyun’a yan bakışlar attı. “Çok mu beklenmedikti?”

“Bilmiyorum, daha çok şey gibi bir şey düşünmüştüm… müzikal. Grupta olmak ya da onun gibi bir şey.”

Chanyeol gülümsedi. “Aslında, gitar ve bateri çalıyorum. Belki benim yenilikçi giyim tarzım pek tamirciymişim gibi göstermiyordur. Sadece arabaları seviyorum sanırım. Bisikletleri de. Kris ve ben bazen gün sonunda beraber süreriz.”


Chanyeol küçük bir sokağa park edip, Baekhyun’un kapısını açtı. Yanında utangaç bir şekilde yürüyen çocuğun elini tuttu. Sonunda çardaklarla çevrili şirin bir restorana geldiler. Köşedeki garson onları kendi bölümlerine götürürken, güler yüzlü personel onları selamladı.

“Peki,” Chanyeol, sipariş verdikten sonra tekrar konuştu. “Arabada başarısız bir rockstar olduğumu ortaya çıkarmıştık. Ya senin hikayen ne?”

Baekhyun endişe ile tuzluğu ve biberliği çeviriyordu. Kendinden bahsetmek konusunda çok iyi olduğu söylenemezdi. Özellikle şimdi seksi Park Chanyeol’ün varlığı da düşünülürse…

“Ben arkadaşım Tao gibi bir moda öğrencisiyim. Moda ile ilgili her türlü alanda çalışmalarımız var. Ayrıca Ivy Club’da part-time çalışıyorum.”

Chanyeol gülümsedi ve dilini çıkardı. “Kesinlikle tarzını fark etmiştim. Ama neden moda?”

Baekhyun biraz düşündü.

“Şey, ilk olarak, her zaman çizim yapmayı sevmişimdir. Ayrıca utangaç biriyim, bu yüzden ağzımı açmama gerek kalmadan tasarımlarımda kişiliğimi farklı şekillerde yansıtabiliyorum. Moda endüstrisindeki yaygın ve acımasız sahtekarlıklar biraz hevesimi kırıyor… benim gibi insanların sesini duyurmasını sağladığı için buna rağmen her zaman modayı seveceğim.”

Chanyeol’ün gözleri parladı. “Peki, bunu seviyorsun, önemli bir şey. Belki bana da bir tarz yaratabilirsin, eh?”

Baekhyun gülümsedi ve garson yemeklerini masaya servis ederken sevimlice kafasını salladı. İkisi de garsona gülümsediler.

“Fransız Baekhyun’um beni bağışla ama… uf. Evet!” Chanyeol önündeki derin kaba koyulmuş domuz kaburgasına gömüldü.
“Sen de ister misin?”

“Hayır teşekkürler. Ben tavuğum ile iyiyim.”

“Gerçekten ne kaçırdığını bilmiyorsun.” Dedi Chanyeol ağız dolusu et ile.

“Evet, itiraf etmeliyim ki, bu oldukça iyi görünüyor.”

“Ya, söylemiştim.”

“Öyle olsa bile, gömleğinin üzerindeki öyle görünmüyor.”

“Uh huh. Bekle, ne?”

Chanyeol üzerine dökmeyi başardığı sos baktı. Peçete ile öfkeyle silmeye başladı.

“Aww kahretsin, bu gömlek yeniydi ve şimdi tamamen…”

Baekhyun bu görüntü karşısında kahkahasını tutamadı. Yaptığı gibi ağzında çiğnenmiş bir lokma Chanyeol’ün yanağına indi. Baekhyun dehşet içinde ona baktı. Chanyeol ise kuşkuyla bir kaşını kaldırdı.

“Neden bana öyle bakıyorsun? Çok mu fazla dökmüşüm?”

‘En azından farkında değil’, diye düşündü Baekhyun. Yine de Chanyeol’ün yüzünde kısmen yenmiş bir damla bırakamazdı. En sonunda görecekti.

Doğaçlama olarak, Baekhyun masanın üzerinden eğildi ve Chanyeol’ü yanağından öptü. Yerine oturduğunda bir rahatlamayla gittiğini gördü.

Chanyeol’ün gözleri sonuna kadar açıldı. “Bu ne içindi?”

Baekhyun başını yana doğru eğip, tatlı tatlı gülümsedi. “Üzerine yemek dökerken çok tatlı görünüyordun. Duygularıma hakim olamadım.”

“Aww saçma..” Chanyeol güldü ve güzel pembe bir tona büründü. Baekhyun masanın altında yumruklarını sıktı.

Kendime not; zekiyim.

***

Chanyeol ödedikten sonra, birbirlerini daha iyi tanımak için el ele bir yürüyüşe çıkmak istedi. Baekhyun ilk utangaçlığına rağmen, Chanyeol’ün arkadaşlığından zevk almıştı. Samimi, esprili, hoş ve aynı zamanda canlandırıcı ve çekici olduğundan habersiz görünüyordu. Baekhyun, tanımadığı insanlara karşı duvarlar ören bir tip olmasına rağmen, bu duvarları çoktan yıkmış bir şekilde Chanyeol’e ilerlediğini hissediyordu.

“Gerçekten seninle zaman geçirmekten keyif aldım.” dedi Chanyeol, Baekhyun’un evine doğru giderken. “Bunu devamlı yapmamız gerektiğini düşünüyorum.”

“Eh,” dedi Baekhyun. “Bütün gün duyduğum en iyi fikir olduğunu düşünüyorum.”

Chanyeol, Baekhyun’un evine gidene kadar durduğu her kırmızı ışıkta onun elini tuttu.

***

Apartmana geldiklerinde, Chanyeol kapıya kadar eşlik etmekte ısrar etti.

“Bu gece için teşekkür ederim. Çok iyi zaman geçirdim.” Dedi Baekhyun utanarak.

“Rica ederim. Umarım en kısa zamanda tekrar çıkarız.”

Bunu söyledi ancak Chanyeol’ün yerinden kıpırdamaya niyeti yok gibi görünüyordu. Sadece duvara yaslanmış bir şekilde dikkatlice Baekhyuna bakmaya devam etti.

Baekhyun, Chanyeol’ün dudakları arasında dolaşan pembe dili gördüğünde kızardı.

‘Beni öpmek istiyor.’

Ve Chanyeol, bir saatmiş gibi hissettiren dakika boyunca gözlerini pervasızca Baekhyun’un dudaklarına odaklamış olsa da yerinden kımıldamadı. Baekhyun deli gibi atan kalbinin çöktüğünü hissetti.

‘Tam tersi. BENİM, ONU öpmemi istiyor.’

Baekhyun endişeyle yutkundu. Sınırlı sayıdaki ilişki tecrübelerinden dolayı, ilk adımı atmak konusunda hiçbir şey bilmiyordu. Ama hevesli ve tatlı bir şekilde kapısına kamp kurmuş Chanyeol’ü öyle göndermek konusunda endişeliydi.

Sonunda, uzayıp giden sessizlik Baekhyun’a bir ay gibi gelmişti.

‘İşte bu’, diye düşündü, ‘Bunu yapmak zorundayım.’ Kalbinin yüksek ritmini artık sadece hissetmiyor, duyuyordu da. Chanyeol için çok fazla olmamasını umut etti.

Biraz ileri gidip, Chanyeol’ün göğsünden itti ve gömleğinden tuttu. Daha sonra, hafifçe kafasını eğip gözlerini kapatarak denercesine Chanyeol’ün dudaklarına dokundu. Baekhyun geri çekildiğinde Chanyeol kızarmış ve mutlu görünüyordu. Yanaklarındaki pembe renk, elf gibi olan kulaklarına ulaşıncaya kadar orman yangını gibi yayıldı ve bu güzel manzara Baekhyun’un kalbinin ritmini bozdu.

Yüzündeki büyük gülümseme hala dururken, nutku tutulmuş bir şekilde döndü ve transa geçmiş bir şekilde koridorda yürümeye başladı. Birkaç saniye sonra, Baekhyun’un neler olduğunu fark edeceği bir zamanda geri dönüp, onu kapıya yavaş ama sıkı bir şekilde sabitledi. Baekhyun’un gözlerine baktı ve çenesine indirmeden önce yüzünü okşayarak, usulca ıslak dudaklarını öptü. Sürpriz bir şekilde Baekhyun’un dudakları Chanyeol’ünkilerle beraber hareket etti. Ağzını biraz açtı ve Chanyeol’ün dili nefes nefese içeri kaydı. “Seni ararım.” Baekhyun’un yanağına son bir öpücük kondurup, ayrılmadan önce söylediği şey buydu.

Baekhyun, Chanyeol’ün ikinci kez gidişini izlerken, böyle büyüleyici bir adamdan öpücük aldığı ve ona sahip olabileceği düşüncesiyle gülümsedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder