4 Kasım 2013 Pazartesi
Absolute Chanyeol | 1. Part – 3.Kısım
Çeviren: -Churrimy
Birkaç gece sonra, Baekhyun banyodan çıktığında hesap probleminin onun haberi olmadan bittiğini gördü. İç çekerek boğuk bir şekilde bağırdı. “Chanyeol!” Chanyeol neredeyse koşturarak yanına gelince sıçradı.
“Evet?” Gülümsemesi o kadar genişti ki, yüzünün yarısını kaplıyordu.
“Benim için ödevimi mi yaptın? Tekrar?”
Chanyeol’ün gülümsemesi soldu. “Ben… Yapmamalı mıydım?”
Baekhyun umutsuzca elini alnına götürdü. “Hayır. Asla. Lütfen benim için bir daha asla ödev yapma, tamam mı? Bunları senin yardımın olmadan öğrenmem gerek.”
“Ama ben sadece yardım etmek is-“
“Hayır.” dedi Baekhyun sertçe. “Yapma. Ödevime dokunma. Sana onun yanına yaklaşmayı yasaklıyorum.”
Cezalandırıldıktan sonra Chanyeol uysal bir şekilde kafasını indirip ellerine baktı. “Tamam, üzgünüm.” dedi kolayca, kafa sallayarak. “Bir daha yapmayacağım. Chanyeol bir daha Baekhyun’un kitaplarına dokunmayacak.” Sadece kafasına bir şeyi yerleştirmeye çalışırken bu şekilde konuşurdu, daha önce de Baekhyun ona bir şey olması ihtimaline karşılık numarasını ezberlemesini söylediğinde olduğu gibi.
Chanyeol Baekhyun’un hayatına adım attığından beri Baekhyun, her zaman, defalarca “yardım etmek isteyen” kişiye karşı sinirli olamıyordu.
Küçük bir iç geçirme ve “sorun değil”le birlikte, Baekhyun elini Chanyeol’ün başına koydu. Bu dokundukları ilk andı. Baekhyun Chanyeol’den bir sıcaklık hissetmesine şaşırdı ve Chanyeol’ün elini alıp bu hoşnutluk hissini onun da denemesine izin verdi. Chanyeol Baekhyun’un elini ışığa tuttu ve sonra her bir parmağını teker teker çekerek etinin altığında kemikleri olduğunu test etti.
Yanlışlıkla Baekhyun’un bileğine dokununca, Baekhyun ürktü ve elini geri çekti. Chanyeol kafasını kaldırdı. “Ne oldu? Acıdı mı?”
“Hayır, o… o gıdıklanıyor.” Baekhyun aniden utanarak boğazını temizledi.
“Gıdıklanmak?” Chanyeol tekrar ediyor. “Gıdıklanmak iyi hissettiren bir şey mi?”
“P-pek değil.” Chanyeol deneysel bir şekilde baş parmağını bileğindeki damarlar boyunca sürtünce Baekhyun tekrar elini çekti. “Bu rahatsız hissettiriyor ve gülesim geliyor.”
“Ama gülmen mutlu olduğun anlamına gelmiyor mu?” Chanyeol gülümsedi. “Gıdıklanmak seni mutlu ediyor mu?”
“Belki diğer insanları evet, ama beni hayır.” Chanyeol konsantre olmuş gibi bir yüz ifadesine büründü. “Gıdıklanmak… İyidir.” Baekhyun iç çekti. “Cildin altındaki sinirler dokunulunca bir şekilde heyecanlanıyorlar. Bu bir çok insanı güldürüyor, ama beni… Gergin hissettiriyor. İnsanların bana dokunmasından hoşlanmıyorum.”
“Oh.” Chanyeol’ün gözleri büyüdü. “Üzgünüm. Ben rahatsız etmek isteme-“
“Hayır, hayır, sorun değil.” dedi Baekhyun elini kaldırarak. “Hadi bunun hakkında konuşmayı keselim, bugün yeterince özür diledin.”
Baekhyun’un doğal olarak sahip olduğu insani süreçleri anlatmak gittikçe daha da zorlaşıyordu. Chanyeol mutluluğun ne olduğunu, ve belirtilerini biliyordu. Ama diğerleriyle, korku ve kaygı gibi daha karışık duygularla sorun yaşıyordu. Baekhyun duygular ve sonuçları hakkında ezberinden sayabildiği kadar fazla bilgi sayıyordu ama Chanyeol, insanların neden yaptıkları şeylerde belirli hisler hissettiklerini anlamadan sadece kafasını sallıyordu.
“Ben insan olmak istiyorum.” diye açıldı Chanyeol bir gün. Baekhyun tarih dersi notlarından kafasını kaldırıp kitabını kapatarak ona baktı. Geç bir saatti ve Chanyeol onun yanında koltuğa oturmuş, Baekhyun’un dolabında bulduğu bir rubik küpüyle oynuyordu.
“İstiyor musun?”
“Geldiğim yerdeki herkes istiyor.” Chanyeol’ün sesi sakindi. Geceleri hep böyle oluyordu. Baekhyun onun daha sesli konuşturabilmeyi denememişti; Chanyeol daha sesli konuşursa gecenin huzurunu bozacağına inanıyordu.
“Kris’in de insan olmak istediğini biliyorum.” Chanyeol devam etti. “Ama gizlemekte tanıdığım herkesten daha iyi. İnsan olmak… Ne sebeple yapıldığımı gerçekten bilmiyorum, Baekhyunnie. Bazen kendime ve sana bakıyorum, çok da farklı görünmüyoruz. O zaman neden sen insan olarak doğdun da, ben doğmadım? Camı açık bıraktığında soğuğu hissediyorum ama hiçbir zaman üşüdüğümü hissetmiyorum. Bana ne zaman bağırsan kötü hissediyorum, gerçekten kötü. Ama senden korkmuyorum ya da seni bir dahaki görüşümde ‘gergin’ hissetmiyorum. Sadece senin ve benim mutlu olmamızı istiyorum. Mutlu olmak… İnsanlar hakkında gerçekten anladığım tek şey. Bu üzücü mü?”
“Hayır.” Baekhyun derin düşüncelerle çenesini ovdu. “Üzücü değil. Biz insanlar yaşamımız boyunca mutluluğu yakalayıp kaybetmemeye çalışırız. Eğer sen bunu bu kadar kolay yapabiliyorsun, o zaman açıkça senden öğreneceğimiz çok şey var.”
“Ama benim mutluluğum… Gerçek mi?” Chanyeol’ün gözleri alçaldı. “Mutluluğumun… insan mutluluğu olmadığını biliyorum. Ama en azından ne zaman mutlu olsam seninle aynı yoğunlukta mı mutlu oluyorum?”
Baekhyun söyleyecek söz bulamadı. Tabii ki, bu soruları bir derece kendi de düşünmüştü. Ama hiçbir zaman Chanyeol’ün de aynı şeyleri dert ettiğini düşünmemişti.
Chanyeol kafasını kaldırdığında, gözlerindeki yapay ışık normalden daha sönüktü. Baekhyun pili bitmeden önce onu şarj etmeyi önerdi. Chanyeol koltuktan kalktı ve Baekhyun’un yatak odasının bir köşesine yasladığı kutusuna gitti. Baekhyun Chanyeol’ün kutuya doğru adımlarını ve geçici bir şekilde kapıyı kapatmasını takip etti. Chanyeol şarj olurken, kutudan yayılan hafif parlaklığa Baekhyun’un huzurlu bir uykuya dalmasını sağlayan kısık uğultu sesleri eşlik etti.
Chanyeol şarj olduktan sonra genellikle sabaha kadar pencereye bakarak Baekhyun’un yatağının kenarına otururdu. Baekhyun Chanyeol’e uzanmak için yer yatağı isteyip istemediğini sormuştu ama Chanyeol apartmanın penceresindeki manzarayı ve Baekhyun’un yatağının “sıcaklığını” tercih ettiğini söyleyerek reddetmişti.
Birçok sabah, Baekhyun yavaşça uyanıp Chanyeol’ü izlemek için dönüyordu. Gün ışığı güzel bir şekilde onun kahverengi saçlarında oynuyordu. Chanyeol bazen gerçekten oyuncak bir bebeğe benziyordu, özellikle Baekhyun’un ona bakmadığını düşündüğü zamanlarda. Chanyeol’ün gün doğumunu seyrederken ne düşündüğü ise hala bir gizemdi.
O, acı bir şekilde bazı şeylerin farkındaydı ama aptal değildi, her ne kadar Kris ve Tao Baekhyun’a bunu söyleseler de. Chanyeol’ün canlı olan en ufak şeyin bile ilgisini çekmesini çekici ve sevimli buluyordu. Gerçi, Chanyeol’de Baekhyun’un sevimli bulmadığı pek fazla şey de yoktu. Zaten o “sevimli” modellerden biriydi. Arızalı yapısının en belirgin işareti olan yüz seğirmeleri bile Baekhyun’a karşı sadece tatlı görünüyordu ve bir parçası da sadece bu küçük hareketler için bile Chanyeol’ün gülümsemesini görmeyi bekliyordu.
Chanyeol ilk gece Baekhyun’u seyretmiş olabilirdi, ama ondan sonra birçok gece onu seyreden Baekhyun’du.
Chanyeol yatağının ucunda kıvrılıp “uyumayı” denerken göğsünde tuhaf bir sıkıntı hissediyordu Uyumayı çok deniyordu. Bir keresinde o, bunun “gerçek” olanların yapabildiği şeylerden biri olduğunu ve kendisi yapamadığı için biraz hayal kırıklığına uğradığını söylemişti.
Bu Baekhyun’un kalbini acıtıyordu ve neden olduğunu da bilmiyordu.
~
Bir gün Baekhyun üniversite kütüphanesinde “insanlık” hakkında araştırma yaparken neredeyse transa geçmişti. Profesörlerin “insanda” neler gördüklerini birazcık anlamıştı. Ama birazcık daha anlamayı diliyordu, böylece Chanyeol’la ve ona ait olan her şey ile kıyaslayabilirdi.
Görev kulağa biraz karmaşık geliyordu ama yirmi farklı psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve edebiyat kitabı topladıktan sonra kendine verdiği görevin ne kadar gerçekçilikten uzak olduğunu ancak o zaman fark etmişti. Hemen insan evrimini açıklayan bütün kitapları yerine koydu. Çünkü Chanyeol modern insanlardan sonra yapılmıştı. (Sizce de hikaye çok bilimsel bir yere gitmiyor mu? =.= )
“Bu yüzden burada olduğumu düşünüyorum.” demişti Descartes.
“Dünyamız ‘gerçek’ olan değil.” demişti Plato. “Gördüğümüz şeyler gerçek değil. Gerçek olarak öğrendiklerimizi aşmak amacıyla anlamanın daha yüksek bir seviyesine ulaşmalıyız.”
Baekhyun, Plato sayesinde insan doğasını hakkında çalışma macerasına başlamıştı ve işte burada kitaplarla buluşuyordu.
Bu aşırı fazlaydı.
Kendi türü, varoluşu ve sebeplerini yüzyıllardır araştırıyordu. Kendisinin her şeyi bir gecede anlamasının yolu yoktu. Kitapların çevirinin çevirisinden çevrildiğinden bahsetmeye gerek yoktu ve Rousseau’dan alıntı yapması gerekirse, her şey zamanla yıpranırdı.
Gecenin sonunda, kütüphane kapanmadan önce, her şeyi kafasında birleştirmeye çalıştı.
Bir hata yapmıyordu. Eğer Plato haklıysa ve ‘gerçekliğin’ kendisi gerçek değilse, o zaman Chanyeol da Baekhyun kadar gerçekti. Chanyeol kendince düşünüyordu, hisleri vardı ve ne olduğunu biliyordu… Diğer hayvanlar neler olduğunu biliyor muydu? Chanyeol’ün oynamayı sevdiği küçük böcekler, kendilerinin böcek olup onun olmadığını biliyorlar mıydı? Düşünmek sadece bir insan özelliği değildi, çünkü Chanyeol yapıyordu. Ama düşünmek tek başına onu insan yapmaya yeter miydi?
Kitaplarının arasına yığıldığı beşinci seferde, kütüphaneci onun hala nefes alıp almadığını kontrol etmek için yanına geldi.
Baekhyun hala kendi bunalımındaydı.
Hiçbir şey öğrenmeden ayağa kalkıp uzaklaştı.
~
Baekhyun okuldan eve geliğinde Chanyeol her zaman orada oluyordu. Baekhyun ödevini yaparken sessiz oluyor ve orada yokmuş gibi davranıyordu. Gerçi pek de yararı olmuyordu: Baekhyun’un aklı hala Chanyeol’un kendini neyin içine sokmuş olabileceği düşünceleriyle dolu oluyordu.
Chanyeol’un parmağını engel olarak koyduğunda nasıl davranacaklarını görmek için dışarıdan böcekleri toplayıp içeri getirme gibi bir huyu vardı.
Bir gün Baekhyun’a hayvanların acı çekip çekmediğini sordu.
“Bazıları çekiyor.” Baekhyun kafa salladı. “Karmaşık sinir sistemine sahip hayvanlar acıyı hisseder ama bazı böceklerin hissetmediklerini biliyorum, çünkü çok ilkeller.”
“O zaman ben de bir böcek miyim?” diye sordu Chanyeol, parmağının ucuna tutunmuş küçük böceği kaldırıp göstererek.
“Hayır, sen bir böcek değilsin. Böcekler senin hissettiğin birçok şeyi hissedemezler. Sen farklısın.” Bunların Chanyeol’a güvence vereceğini umuyordu ama pek emin olamıyordu. Chanyeol yeniden yüz ifadelerine aynada çalışıyor olmalıydı, çünkü böcekle oynamaya devam ederken yüzü ne düşündüğü hakkında hiçbir ipucu vermiyordu.
Chanyeol’la yaşamak geçtikleri ayda daha iyi hale gelmişti.
Chanyeol şimdi geceleri Baekhyun’un yatağında “uyuyordu” ve birçok kez, Baekhyun yüzü Chanyeol’un göğsüne çarptığında uyanmıştı. Bu onu sinirlendiriyordu ve gecenin ortasında vücudunu onu kendine yaklaştırmak için neye zorladığını açıklayamıyordu. Chanyeol’un bunu sadece İnsanların Yaptıkları Tuhaf Şeyler adı altında not etmesini umuyor ve kendine utancıyla yaşama izni veriyordu. Ama yapmıyordu. Zaten onu bir “erkek arkadaş” mağazasından almıştı. Chanyeol bütün bu birine bağlanma hareketlerini yapmaya programlanmıştı. Yine de Baekhyun, bu, içinde arkadaşlıktan fazlası olan dokunuştan rahatsız oluyor ve Chanyeol’un bu hareketsiz kucaklamasından ilk ayrılan her zaman o oluyordu.
“Benden hoşlanmıyorsun, değil mi?”
Baekhyun yaptığı yemekten kafasını kaldırarak kaşlarını çattı. “Ne? Tabii ki senden hoşlanıyorum. Eğer senden hoşlanmasaydım burada yaşıyor olmazdın.”
“Hayır, bu... O değil… Ben senin erkek arkadaşın değilim.”
“Yani, hayır-“
“Ama ben… Ben senin erkek arkadaşın olmalıydım değil mi? Bu yüzden yapıldım, birinin erkek arkadaşı olmak için. Ve sen beni satın aldığın için-“
Baekhyun pilav pişiriciyi açtı ve fırından uzaklaştı. “Bu… Sende yanlış olan hiçbir şey yok Chanyeol. Sadece, seni o şekilde görmüyorum.”
Chanyeol kafa salladı ama Baekhyun onun anlamadığını biliyordu. “O zaman beni neden satın aldın? Sadece arkadaşın olmam için mi? Orda arkadaş robotları vardı, ben…”
“Sen?” Baekhyun üstüne gitti.
“Beni kutuya koymadan önce… Beni... Seven biriyle uyanacağımı söylemişlerdi. Sana istediğini yapabileceğin bir robot sözü verildi, ama bana… bir erkek arkadaş sözü verildi. Bu yüzden… Bu yüzden bunun nasıl olduğunu kabullenmek benim için zorsa özür dilerim.”
Bir kere daha, Baekhyun’un dili tutuldu. Geçtikleri bu ayda, Chanyeol’a daha önce kimseye olmadığı kadar yakın yaşamıştı. Tao bile Baekhyun’un bütün konuştuğu şey Chanyeol olduğu için beklenmedik bir şekilde ona uğramayı kesmişti. Hayır, bu aşk değildi. Bir hoşlanma bile değildi. Bir vurulma değildi.
Sadece Chanyeol’un insan tepkilerini yavaş yavaş anlaması Baekhyun’un ilgisini çekiyor ve tamamen büyülüyordu. Genellikle çok mutlu olan birinin surat asarak hissettikleri için özür dilemesi onun canını acıtıyordu.
Chanyeol’u yalnız bırakarak her şeyi onun için zorlaştırmaya kendi sebep olmuştu. Baekhyun onun artık böyle hissetmesini istemiyordu.
Sinirini içine atarak, Chanyeol’un elini tuttu ve sarılmak için onu kendine çekti. Birkaç yıl içerisinde herkese düzgün bir şekilde sarılmıştı. Ama Chanyeol biraz sıcaktı, onun doğal çekirdek işlemcisinin sıcaklığı ve “kalbinin” çarpıntısı, geçtikleri otuz gün boyunca durmadan bu sesi duyan Baekhyun’u rahatlatıyordu.
Chanyeol onu kolayca sardı ve Baekhyun bir kez daha onun kesinlikle bu amaç için yapıldığını hatırladı. Kararlı, sevgi dolu bir ilişkiyle birine mutluluk getirmek için yapılmıştı. Baekhyun, Chanyeol’a bütün ihtiyacı olanları veremediği için kendini biraz üzgün hissediyordu ama onu geri göndermezdi, artık olmazdı.
“Ben özür dilerim.” dedi Chanyeol’un giyinik göğsüne karşı konuşarak.
“Olma.” diye cevapladı Chanyeol. “Seni… Seni öpebilir miyim?”
Baekhyun titredi, düzgün düşünemiyordu. Bu kötü bir fikirdi. Bunun her yerinde büyükçe kocaman kötü bir fikir olduğu yazıyordu. Bu bağlanmak olurdu. Bu Chanyeol’un ona bağlanmasına izin vermek olurdu. Bu olmamalıydı, çünkü Baekhyun bu konuda onu uyarmıştı. Ama bu Chanyeol’un yapılış amacıydı ve Baekhyun onun kendi doğasını reddederse bir aptal olurdu. Kendini, bunu istemediğine inandırmaya zorlarsa da bir aptal olurdu.
Chanyeol’un dudakları yumuşak görünüyordu, ve bir şey olursa… Bir şey olursa, Baekhyun sonradan kendini bu öpücüğün deneyin hatırına olduğuna inandırabilirdi. Bu robot erkek arkadaşların da insan olanlar kadar sıcak ve uysal olduklarını anlamış göründü. Daha önce eski kız arkadaşını öpmüştü, bu yüzden bir öpücüğün nasıl hissettirmesi gerektiğini biliyordu. Ama hiçbir şey onu Chanyeol için hazır kılmıyordu. Kafasını kaldırdı, gözleri kararmıştı.
Baekhyun, bu manzarayla boğazının kapandığını hissetti; Chanyeol gerçekten bu tip şeyler için yapılmıştı, değil mi? Dudakları birbirine değdiğinde gözleri hala genişçe açıktı.
Şanslıydı ki, Chanyeol öpücüğü derinleştirmek için hiçbir şey yapmamıştı. Bu sadece Baekhyun’u kendi mantığıyla daha sıcak bir ateşe atmak olurdu. Hala Kris’in yüz gün uyarısı aklındaydı.
Kulağa çılgınca geliyordu ama, Baekhyun’un Chanyeol’a aşık olması için hiçbir zorluk yoktu. Bunu biliyordu ve onun hislerini de biliyordu. Kendini birçok sebepten ötürü bilerek geri tutuyordu, ama bunlardan birkaçı Chanyeol ondan ayrılıp dudaklarını alnına sürtünce yok olmuştu.
Erkek arkadaş robotları Baekhyun’un gözlediği kadarıyla yaptıkları şeylerde gerçekten, gerçekten çok iyilerdi.
Chanyeol hızlıca şarj olmak için yatak odasına gidip ortadan kaybolunca Baekhyun ağzı açık bir şekilde olduğu yerde kalmaya devam etti. Pilav yanıyordu ve kalbi göğsünde acıyla atıyordu; nasıl bir robota aşık olabilmişti?
Kafasında bu ilişkiye karşı olan bütün görüşler Chanyeol’la yaşamanın oluşturduğu anılar ve onun gülümsemesi tarafından saldırıya uğramıştı. Chanyeol gerçekti. O bir insan değildi ama hissedebiliyordu. Baekhyun’un, o “gerçek” olmadığı için ondan duygusal olarak uzak kalmayı istemesi acımasızcaydı. Chanyeol’un ne kadar insan olmak istediğini biliyordu. Baekhyun, Chanyeol'un üç hafta öncesine kadar hiçbir kıpırdanmasının ya da dönmesinin bugünkü kadar "uyumaya" yaklaşmış olmadığını bilecek kadar uzun süre onunla yaşamıştı ve bundan nefret ediyordu.
İnanması zor olsa da, Baekhyun’un mutfakta kataloğa baktığı ve Tao’ya bu fikirleri kafasına soktuğu için lanet okuduğu günler çok eski değildi. Şimdi o yine mutfaktaydı, ama yatak odasında robot bir adam vardı. Ve göğsünde daha önce olmayan değişik bir his vardı.
İki ay atlamış olduğu takvime baktı. Chanyeol’la olan yüzüncü günü kırmızı bir kalemle hafifçe daire içine alınmıştı.
Hala yeterince zaman vardı. Kris her zaman yanılmış olabilirdi. O bir makineydi ve her zaman mükemmel olmazlardı. Yaşayan herkes hata yapardı…
Değil mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder