Small Grey Outline Pointer

4 Kasım 2013 Pazartesi

Be Human - Tanıtım + 1. Bölüm


Be Human | Tanıtım

Absolute Chanyeol'un yan hikayesi. Kris "asla" yeterince insan olmayacak.

Çeviri: -Churrimy

1. Bölüm

Yeterince inceledim, doğruladım, ölçtüm
Yüzde bir
Hata yok; yanlış yok
Çok fazla senkronize ettim, uzmanlaştım, sınıflandırdım
Rüya görmeyi dert etme
Çünkü ben uyumam
En azından yüzde yetmişte olabilmeyi dilerdim
Belki ellisi zevk için
O zaman geri kalanını atla
Eğer daha fazla insan olabilseydim
Hayatımın kalan her saniyesini sayardım

Erkek Arkadaş Mağazası, İsviçre Geneva’da kurulmuş bir yapay zeka imalat şirketiydi. Mağaza, Uzak Doğu’daki çoğu kostümcüyü anlayarak yirmi yıl süren mükemmel Asyalı erkeği oluşturma hedeflerini derledi.
Çoktan Avrupalı, Afrikalı, Kuzey Amerikalı ve Güney Amerikalı prototipleri oluşturan Erkek Arkadaş Mağazası 1990’ların başından itibaren yatırımlarını ‘mükemmel Asyalı erkeğin’ kriterlerini araştırmaya harcadı. Erkek Arkadaş Mağazası’nın Çin Shenzhen’deki en büyük bayisinde özellikle satılan WF 112, milyon dolarlık araştırmaların, bilgisayar mühendislerinin ve tasarımcıların zirvesi oldu. Başlıca süper bilgisayarlar ve zamanın önde gelen yüz heykeltıraşları tarafından oluşturulan robotun özellikleri Asya’nın yapay yaşama olan susuzluğuna karşılık olarak oluşturuldu.
Beş büyük Asya dilini konuşabilecek, ek olarak sonraki on yılda gelecek olanları kaydedip veriyi teknikerlere geri gönderecek şekilde programlanacaktı. O, Erkek Arkadaş Mağazası’nın gözbebeğiydi. O, başarısızlığa uğramayacak kadar büyük bir projeydi ve uluslar arası beğeninin doruğundaydı… Ta ki, başarısızlığa uğrayana kadar.

Model WF112, soğuk bir Aralık sabahında gözlerini açtığında her yer çok parlaktı. Yavaşça gözlerini kırpıştırdı ve işlemcisi onu sıkıcılığın eşiğinden onu öldürebilecek bir dünyaya iterken vücudu tıngırdadı. Bunun tehlikeli olduğunu henüz bilemezdi. Kafasını çevirdi ve odayı taradı; beyni ona araması gereken bir şey olduğunu söylüyordu. Kutusunu kim açmıştı?
“İnanılmaz.” diye bir ses duydu yan tarafından.
WF112 kafasını çevirdi. Yanında kutuya yaslanmış, siyah göz altları ve mürekkep siyahı saçları olan genç bir adam duruyordu. (Yaşını tanımlayamamıştı.) Elleri kutuyu sıkıca kavrarken merakla WF112’ye bakıyordu.
“Merhaba.” WF112 selam verdi.
Genç adam nefesini tutarak ona yaklaştı. “Çok gerçek görünüyorsun. Beni anlıyor musun?”
WF112 kafasını eğdi. “Anlıyorum. Ben harika modelim. Anlamayacağım bir şey yok.”
Genç adam kafasını salladı. “Buna ne kadar inandığımı bilmiyorum… Ama Mandarincen çok iyi. Korece de biliyor musun?”
“Ben her şeyi biliyorum.” diye cevapladı WF112 kusursuz bir şekilde Korece konuşarak.
“Benimkinden bile daha iyi.” Genç adamın gözleri büyüdü. Sonra gözlerini aşağı indirdi ve giyinik olmayan WF112’nin içinde bulunduğu durumu fark etti. “Kıyafetlerle falan birlikte gelmedin mi? Neden bana çıplak bir bebek gönderdiler?”

Adam yorgun yorgun yürüyerek görünmeyen başka bir odaya girdi. WF112 bekledi. Açık olan camdan WF112’nin kutusuna doğru hafif bir rüzgar esti, o da oraya baktı. Teni hemen tepki gösterirken zihninde düşünceler fırıl fırıl döndü. Neredeyse…
Tüyleri ürpermiş gibiydi, beyni doğru tabiri buldu. Bu, genellikle sıcaktan soğuğa doğru olan ısı değişimine ya da “korku” denilen insan duygusuna olan bir tepkiydi.
Tüylerin ürpermesi, ‘titreme’ kavramıyla da uyuyordu. İnsan vücudunun ısısı düştüğünde, iç organlar ters sıcaklık için anlaşır. “Üşümüş” ya da insanların bunu bağdaştırdığı his gibi hissetmiyordu ama rahatsız ediciydi. Yapay sinirlerindeki karıncalanma acıtmaya başlıyordu.

Genç adam “kıyafetlerle” geri döndü ve WF112’ye kutusundan çıkmasını söyledi. Her gün beyin boşluğuna insan simülasyonlarının yerleştirildiği birçok saatte WF112 “kıyafet” denilen şeylerin nasıl “giyileceğini” öğrenmişti. İnsanlar onları neredeyse her zaman çevreden korunmak için giyerlerdi. Kıyafetler çok insansı bir şeydi. Giyindikten sonra, genç adam, tahminen alıcısı, ona baktı.
“Hm,” dedi çenesini ovuşturarak. “Adın falan… Var mı?”
“Ad mı?” WF112 bilgi için beyninde aradı. Bir tane buldu. “Wu Fan… Benim adım Wu Fan.”
“Wu Fan.” dedi adam. “Benim adım Huang Zi Tao.” Kafasını yukarı aşağı salladı. “Wu Fan.”
“İstersen bana sen bir isim verebilirsin.” dedi Wu Fan, tişörtünü aşağı doğru düzelterek. “Nasılsa, ben seninim.”
“Oh,” dedi Tao. “Oh, tabii ki. Hmm, sana nasıl seslensek…” Gözleri odasında dolaştı, (“salonu” Wu Fan resimlerden tanımıştı.) DVD’lerin olduğu rafın yanında durdu. Bir tanesini kaldırdı ve bakışlarını ondan Wu Fan’a çevirdi. Gözlerini kıstı. “Kristen Stewart… Kris. Kris? Kris.”
“Kris.” Wu Fan tekrarladı. Kavrama, beyin boşluğunu doldurdu. “Benim adım Kris.”
Tao gülümsedi. “Ne havalı. Kris, o zaman. İki isme sahip olsan da sorun değil. Kimse iki ismini kullanabilecek kadar yeterince etrafında takılmayacak.”
Kris onun ne demek istediğinden emin değildi; var oluşunun böyle erken bir süresinde anlaması hala acı dolu ilkel bir seviyedeydi. Tao, Kris’e apartmanda bir tur attırdı. Ona her konuda özgür olduğunu, sadece “etrafı dağıtmamasını” söyledi.
“Dağıtmak.” Kris veritabanında arayarak defalarca tekrarladı. Bir kargaşa durumu. Kaos. “Etrafı dağıtmayacağım.”
“Ne havalı.” dedi Tao tekrardan, gözleri Kris’in üzerindeydi. “Gözlerin böyle olmasaydı senin insan olduğunu düşünürdüm.”
“Gözlerim?”
“Parlıyorlar.” diye açıkladı Tao. “Çok değil. Bu birazcık garip ama senin hakkında diğer her şey gerçek gibi. Galiba seninle oynarken çok eğleneceğim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder