Small Grey Outline Pointer

4 Kasım 2013 Pazartesi

Be Human - 5.Bölüm - FİNAL - Part 2


Be Human | 5.Bölüm - FİNAL - Part 2-

Çeviren: -Churrimy


Tao hıçkırırken, kapıdan yumruk sesleri geliyordu. “Kapa çeneni! Seni satın almak… Seni satın almak hayatımda yaptığım en kötü hataydı. Kim insanların bir ‘şey’lere aşık olmasına izin verir? Bu ne tür bir saçmalık?”
“Ben gerçeğim!” Kris bağırdı. “Ben gerçeğim. Beni duyabiliyorsun. Beni görebiliyorsun. Bana dokunabiliyorsun. Öpüştüğümüzde tadımı alabiliyorsun. Geceleri seni sarıyorum. Sen… Sen beni seviyorsun. Daha ne yapmam gerek? Söyle bana… Söyle bana ve yapayım. Senin için her şeyi yaparım-“
“Sus! Sus, lütfen, sadece… Sus.” Tao onun susmasını umarak kapıya vurdu. O çok kolay ağlıyordu ve bu Kris’in gerçek varlığının merkezini parçalıyordu. Kris kapıyı iterek açmaya çalıştı ama Tao diğer taraftan itiyordu. “Kes şunu! İçeri girmeye çalışmayı kes! Çoktan benim kahrolası kalbime girdin, daha ne istiyorsun? Ve bu… Bu adil değil. Bu aşk adil değil. Her zaman yanlış kişilere aşık olan benim, her zaman benim-“
“Seni seviyorum.” Kris kapının arkasından itiraf etti. “Seni seviyorum, Huang Zi Tao.”
“Kes-“
“Seni seviyorum ve ben gerçeğim. Ben gerçeğim ve sadece seni görüyorum-“
Tao kesik bir hıçkırıkla kapıya tekme attı.
Kris’in anakartı, eğer işlemcisini sakinleştirmezse kontrolü ele alacağına ve duygularını geçersiz hale getireceğine dair onu uyarıyordu. Kris durmak istemiyordu ama Tao’nun ağlaması, onun canını hiçbir zaman hayal edemeyeceği kadar fazla acıtıyordu. Bu insanların ömürlerinde yüzleşmesi gereken şey miydi? Böyle ezici bir yenilgi duygusu ve derin bir kayıp nasıl mümkün olabilirdi?


Tao kendini tüm gece odaya kapattı. Kris ise başı ellerinin arasında salonda onun dışarı çıkmasını bekledi. Birlikte yaşadıkları onca şeyden sonra bile, Tao’nun da hala onun gibi hissetmesine şaşırmamıştı.

Kris’in içindeki küçük bir parça Tao’nun gözlerini ve kalbini açıp Kris’in insan olmasa bile gerçek olduğunu anlamasını umuyordu. Ama Tao’nun düşüncesi değişmiyordu.

Tao sonunda dışarı çıktığında, Kris’e bakmayı reddediyor ve adına cevap vermiyordu. Tao’nun böyle soğuk anları olabileceğini bilen ama daha önce böyle bir kini almamış Kris’e göre, geçen gece olan şey her şeyden daha fazla canını acıtıyordu. Tao’yu tekrar sarmak ve onu teselli etmek istiyordu ama Tao mesafesini koruyor ve tek kelime etmeden okula gidiyordu. Mesafe çok aldatıcı bir şeydi. Birlikte yaşayan ve birbirlerini seven iki varlığın konuşmadan bir gün geçirmesi imkansız gibi görünüyordu ama oluyordu işte. Kris, Tao eve geldiğinde, gözlerini onun aşağı dönük yüzüne odaklayıp onunla konuşmasını bekliyordu.
Kris tüm gerekeni söylemişti ve hislerini apaçık göstermişti. Eğer Tao da onu seviyorsa, neden kafa karışıklığı ya da direnç olması gerektiğini anlamıyordu. Çünkü onlar iki aşık kişiydi, bu yüzden sadece… Birbirlerini sarmaları gerekiyordu. Kris’in tek duymak istediği, onu mükemmel dünyaya taşıyıp yatıştıran Tao’nun son derece insansı kalp atışlarıydı. Ama Tao’nun söylediği şey bütün diğer düşünceleri durdurdu.
“Seni geri gönderiyorum.”
Kris’in anakartı bile duraksamıştı. “Geri? Nereye?”
Tao boğazını temizledi. “Geldiğin… Geldiğin yere. Erkek Arkadaş Mağazası’na, sanırım. Seni yanımda tutmanın… Benim için iyi olduğunu sanmıyorum.”

Hayır.

“Ama-“
Tao kötü bir bakışla onun sözünü kesti. “Fikrimi değiştirmek için söyleyeceğin hiçbir şey yok ve denemeye kalkışma. Yutturmacalara kandığım için kendimden nefret ediyorum. Baixian (Baekhyun) ge’yı da bunun içine taşıdığım için kendimden nefret ediyoru ve şimdi… Şimdi bana ihtiyaç bile duymuyor. O, ona sahip. Uzunca bir zamandır ona sahip bile değildi ama umursuyor mu? Hayır. O çok aptal.”
Baixian.
Sonunda bile, her zaman Baixian.
Öpüştüklerinden sonra bile, birbirlerine birbirlerini sevdiklerini söyledikten sonra bile, hala Baixian. Tao Kris’i sevmek istemiyordu; o Baixian’ı istiyordu. Her zaman öyleydi, ve her zaman öyle olacaktı.
Kris bir aptal gibi davranmıştı ve şimdi, biliyordu.

“Öyle bakma.” dedi Tao kırmızı gözlerle. “Eminim benden sonra çok daha iyi bir sahibin olacak. Belki senin o şekilde olmamanı umursamayan biri… Seni olduğun gibi seven biri.”
Kris ona geri yollanan kendi türlerine ne olduğunu söylemedi. Erkek Arkadaş Mağazası’na son kez geri gönderilen robotlara ne olacağı hakkında kendinin bile net bir fikri yoktu ama iyi olmadığını biliyordu. Bir kere içeri giren dışarı çıkamıyordu.
Erkek Arkadaş Mağazası modellerini yeniden satmıyordu; orjinaline dair yanlış olan her şeyi yok ederek onları baştan yapıyordu.

Tao’nun, Kris’in daha iyi bir yerde olacağını düşündüğü sesindeki dürüstlükten belliydi ve Kris sonunda anakartını dinledi ve ağzını kapalı tuttu.
Geri gönderilecekti.
“Sadece… Seni son bir kez öpebilir miyim?”
Bu acımasızcaydı.
Kris, Tao’nun hala onun olduğunu düşündüğü bir oyuncak gibi itaat ediyordu.
Ayağa kalktı ve Tao’nun yüzünü elleri arasına alarak gözlerini Tao’nun dudaklarına dikti. Tao’nun gözyaşları öpücüklerini böldü ama şimdi dudaklarına eklenen tuzu görmezden gelerek geri çekilmeyi reddetti. Demek gözyaşlarının tadı böyle oluyordu.

“Üzgünüm.” dedi Tao sessizce, hala ağlıyordu. Tüm öğleden sonrası boyunca durmamıştı. “Senin için daha iyi bir sahip olamadığım için özür dilerim. Özür dilerim, ben…”
Kris kafasını sallayarak farklı bir öpücük için tekrar dudaklarını birleştirdi. Anakartı geçici olarak iyi bir sebeple onun konuşma yeteneğini götürmüştü.
Kafatasının içerisinde, “beyni” gözyaşı döküyor ve Tao’ya Kris’in söylemesine izni olmadığı şeyleri söylüyordu. Tao’ya bir daha asla onun gibi ya da bir daha hiçbir sahibi olmayacağını söylüyordu. Tao’ya Kris’in onu sevdiğini, ve farklı birine ya da farklı bir şeye dönüştürülüp tekrar yapılsa bile her zaman onu seveceğini söylüyordu. Tao’ya Kris’in sessizliğinin gerektiğini, çünkü söylemek istediği sözcüklerin sadece ikisi için de acıya yol açacağını ve Tao’nun yeterince gözyaşı döktüğünü söylüyordu.

İyi yaşa, diye düşündü Kris. Tao kontrolsüz bir şekilde ağlayıp yüzünü Kris’in göğsüyle gizlemeye çalışırken başparmaklarıyla Tao’nun gözyaşlarını kuruladı. Eğer bu kadar çok acıtıyorsa neden beni yolluyorsun? Beni yanında tut. Gitmeme izin verme. Lütfen. Senin insanın olmak istiyorum. Bana daha fazla tarif öğret. Seni sarmama izin ver. Beni sev.

“Senin gitmene izin vermem g-gerek.” dedi Tao, düşüncelerini okumuş gibi. “Yapamam… Ne olduğunu unutmaya çalıştım ama yapamıyorum ve bu beni öldürüyor. Çünkü ben… Ben seni burada, yanımda tutacak kadar yeterince güçlü değilim. S-sen… İnanılmazsın. Eminim benden daha iyi birini bulacaksın. Senin gibi harika birini hak etmiyorum. Ben kimseyi hak etmiyorum…”

Kris, Byun Baekhyun’u düşündü. O harika değildi, çünkü o insandı. İnsanlar harika değildi ve Kris de öyle değildi. Bu dünyada hiçbir şey ya da hiç kimse gerçekten harika değildi.
Eğer Kris harika olsaydı, Tao’nun onu gönderme kararı canını acıtmazdı.
Dünyası sona eriyordu ve yakında hepsi bitecekti.

Kris, Tao’yu sakinleşene kadar tuttu ve sonra Tao onu yatağına davet etti, belki de son kez. Tao uykusunda ağladı ve Kris küçük bir peçeteyle onun gözyaşlarını kurulamak için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Kris, Tao’nun alnına kondurduğu son öpücüğü en son ana kadar hatırlayacaktı. Tao’nun saçlarının parlaklığını ve teninin sıcaklığını aklına kazıdı. Değişken nefes alış verişleri sıcak havayı Kris’in yüzüne üflüyordu ve yapabildiği kadar çokça soludu. Tao’dan yapabildiği kadar çok şey yanına almak istiyordu.

Gecenin yarısında Tao uyandı ve karanlıkta Kris’i aradı, elleri onun çenesine sürtündü. Kris hareket etti ve farklı ıslak bir öpücük verdi. “Onlar… Onlar seni sabah almaya gelecekler.” diye itiraf etti Tao, elleri Kris’in boynundaydı. “Ben ö-özür dilerim…”
“Benim için endişelenme.” dedi Kris, Tao’nun sızlanmalarını içine attı. Robotlar ölmezdi. Onları oluşturan insanlar için varlık bulmaları “doğum” olmadığı gibi, bu da onlar için “ölüm” sayılmıyordu. Diğer makineler gibi parçalanıp yeniden programlanacaklardı. Bu işlem acı dolu değildi ama insanlığıa dokunmuş bir robot için, duygusal ölüm acımasızcaydı. Tao’nun camının dışarısındaki ağaçtaki kuşlar günlük şarkısına başlayana kadar, gündoğumuna kadar öpüştüler.

Tao kapıda bir tıklama olana kadar Kris’e sarıldı, sonra bile kapıyı cevaplamak istemiyordu. Tao’nun insan duygu karmaşaları Kris’e ağır geliyordu ve ruhunu yaralıyordu. Ama eğer bir şeyler geliyorsa Kris bundan kaçmak istemiyordu.
Bu yüzden kapıya onun yerine baktı.
“WF112?” Uzun ceketli adamın gözleri büyümüştü. “Geri dönen sen misin?”
Kris kafa salladı.
Adamın nefesi kesildi. “Ama… Ama neden?”
Saniyeler sonra, Tao geldiğinde gözleri yanıldı, sinirle gözlerini ovuşturdu. Uzun ceketli adama baktı ve küçük, acı dolu bir sesle sordu. “Siz… Siz onun için iyi bir ev bulacaksınız değil mi? Benden daha iyi birini?”
Uzun ceketli adam Kris’e baktı; Kris gözlerini kapatarak tekrar kafa salladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder