Sayfalar
▼
4 Kasım 2013 Pazartesi
Be Human - 4. Bölüm
Be Human | 4.Bölüm
Çeviren: -Churrimy
İlişkileri zaman içerisinde çok hafif değişmişti.
Tao artık Kris’in insanlığının eksikliğinden bahsetmiyordu ve Kris, kendini hevesle tamamen insan olmaya giderek yaklaştığına inandırıyordu. Tao artık bunu onun için kolaylaştırıyordu, onu bir yerlere götürüp “erkek arkadaşı” olarak tanıştırıyordu.
Kris, diğer insanlarla anakartına dayalı bilgilerle etkileşime giriyordu. Gülümsüyor ve espri girişimlerine gülüyordu; sorular soruyor ve diyalogu devam ettirmek için dış çevreleri hakkında gözlem yapıyordu. İnsanlar hava hakkında konuşmaya bayılıyordu, bu yüzden hava Kris’in her zaman bahsettiği ilk şeydi. Gülümsemesi ve konuşma tarzı onları büyülüyordu, özellikle Tao onlara onun Çin asıllı olduğunu söylemesine rağmen akıcı Korecesi.
Tao onlara, Kris’in teknik olarak yapay zeka mağazasından satın alınan ve gönderilen bir “oyuncak” olduğunu söylemiyordu, böylece Kris’in tanıştığı bütün insanlar ona, kendilerinden biriymiş gibi davranıyordu. Konuşmaları keyif vericiydi.
Kris’in iç sistemlerinin onu böyle davranmaya zorluyormuş gibi davrandığı tek kişiler o insanlardı; Tao’yla birlikteyken o komutları yok sayıyor ve kendi, insan içgüdülerine göre davranıyordu. Bundan dolayı Tao’nun yanındayken var oluşunun sebebiyle canını sıkmamak için hiçbir şey yapmaması gerektiği fikriyle sıkışmış halde biraz sessizdi. Tao dikkat etmiş görünmüyordu.
Kris’i haftada iki kez kendi wushu pratiğine götürüyor ve pratik odasında oturmasına izin veriyordu, ama en uzak köşeye oturması şartıyla. Böylece diğer pratik yapanları rahatsız etmezdi.
Pratik, Tao’nun üniversitesinin spor salonunda düzenleniyordu. Yerin bir yarısı vücutları sert zeminden korumak için paspaslarla kaplanmışken diğer yarısı boştu. Tao disiplinine çalışıp vücudunu ayarlarken Kris gözleri kapalı düşüncelere dalmıştı. Kafasında wushu yarışmalarının kliplerini oynatıyor ve kafasında bu etkinlikleri kaydederek bu yetenek hakkındaki bilgisini daha da geliştiriyordu.
Tao wushudan zevk alıyordu. Uçabilmeye hayat boyu en yakın olabileceği şeyin bu olduğunu söylemişti.
Tüm insanların uçmaya doğuştan bir arzusu vardı, Kris biraz araştırmadan sonra anlamıştı. Uçmak özgürlüktü. Bir kuş gibi olmak ve tüm sorunları geride bırakmak, bilinmeyene süzülüp yeniden başlamak her insanın gerçek hayaliydi. Arzu, bunun imkansızlığından dolayı büyüyordu. Bugünkü wushu dersi de diğerleri gibi başlamıştı ama Kris gözleri kapalı durmak istemedi, bunun yerine vücudunun duruşlarını ezberleyerek dikkatlice Tao’yu izledi.
“Zıplamak hakkında en önemli şey, zıplamanın kendisi değildir.” Tao’nun açıklama huyu vardı. “Yere iniştir. Eğer hangi şekilde olursa olsun zıplayabilir ve bir şekilde yere iniş yapabilirsem, vücudumda tam kontrolde ustalaşmış olurum. Her doğru iniş yaptığımda biraz da geliştiriyorum.”
Bundan dolayı, Kris Tao’nun yere inişlerine diğer her şeyden daha çok dikkat ediyordu. Onun vücudunu böyle karışık yollarla hareket ettirip kontrolünü kaybetmeden bitirebilmesi karşısında şaşkın kalıyordu.
Bugün, her nasılsa, bir şeyler yanlış gitmişti.
Tao takla atarken koordinasyonunu kaybetmiş ve düşüp sırtını soğuk zemine çarpmıştı. Acı dolu inlemesi Kris’i ayağına getirtmişti ama daha ileri gidip gitmemek konusunda tereddüt yaşıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tao’nun eğitmeni ve birkaç arkadaşı ona doğru koşup iyi olup olmadığını sorarak onu yerden kaldırmaya çalıştılar. O ise yardımlarını reddetti ve onları uzaklaştırmaya çalıştı. Oturduğunda yüzü acıyla buruştu. Kris dikkatle bir adım attı.
“Bana dokunma!” diye ani tepki verdi Tao, sınıf arkadaşlarından biri eline dokunmaya çalıştığında. Bir eliyle sırtı tuttu ve bacakları sallanırken kalkmaya çalıştı. Yanındaki Kris bir örnekti, bilgisayarlı gözleri Tao’nun sırtına baskı yaptığı ellerine kitlenmişti.
“Ben iyiyim.” dedi Tao, Kris’i de uzaklaştırmaya çalışarak. “Bu her zaman olur. Sadece bugünlük eve gitmeli ve dinlenmeliyim.”
Omurgasında baskı vardı.
Tao spor salonundan sonra bütün yol boyunca Kris’in dokunmalarını reddederek yürümekte ısrar etti. Her birkaç adımda durup kendini tutarak siniyor ve dişlerini öylesine sıkıyordu ki başının yanında bir damar zonkluyordu.
Neredeyse eve varmak üzerelerken, Tao aniden durdu ve bir binanın karşısında çöktü.
“Tao…” Kris’in çekirdeğinin içindeki çukurdaki yeni hoş olmayan his rahatsız ediciydi. Tao acı içerisindeydi ve kendisine yardım edilmesine izin vermiyordu; Kris başka ne yapabileceğini bilmiyordu. Bütün bu şey başladığından beri ne yapacağını bilmiyordu. Tao’nun hastaneye gidip vücudunun nasıl çalışması gerektiğini bilen doktorlar tarafından muayene edilmesi gerekiyordu. Bu kadar inatçı olmamalıydı.
“Yapamam…” diye fısıldadı Tao, titreyen elleriyle yüzünü kapatarak. “Acıyor…”
Kris yeterince yaklaştığında, Tao parmaklarını Kris’in gömleğinin kumaşına gömdü ve sırtı acıyla zonklarken çekiştirdi.
“Hastane.” Kris Tao’nun saçlarına doğru fısıldadı. “Hastaneye gitmen gerek.”
“Hayır.” Tao kafasını salladı. “Hastane yok. Onlardan nefret ediyorum. Onlar beni alamadan ölürüm.”
Kris itaatsizlik edecek biri değildi. “Neresi acıyor?” diye sordu bunun yerine. Tao diğer eliyle Kris’in gömleğini çekiştirip tıslarken diğeriyle onun elini aldı ve sırtına bastırdı. Günün bu saatinde sokakta çok fazla insan yoktu. Kris’in eli soğuktu, ve Tao delirmeye yaklaşırken ve yerinden kıpırdamayı reddederken Kris’in elini gömleğinin sırtından içeri kaydırdı. “Lütfen, ben…”
“Sana yardımcı olamam.” dedi Kris, soğuk eliyle Tao’nun sırtına baskı uygulayarak.
Tao tekrar kafasını sallayarak titredi. “Kimse olamaz. Ben sadece… Eve gitmeli ve biraz buz koymalıyım. Bana bir dakika ver.”
Altmış saniye geçmişti ve Tao hala hareket etmiyordu. Kris’in köprücük kemiklerinin karşısında güçlükle nefes alıyordu.
Kris’in soğuk masajıyla sakinleşen Tao, Kris’in eli soğukluğunu kaybedene kadar hareket etmedi. Kris Tao’ya bir kolunu sararak ona apartmana ve üst kata kadar yardımcı oldu.
Tao sendeleyerek odaya girdikten sonra buzu bir torbaya koyup, acıyla sinerek ve tıslayarak kendini yatağa bıraktı. Kris buz poşedini yeniden düzeltti. Kris yatağın etrafından dolanarak panjurları indirdi ve Tao’nun kısık sesi onu geri çağırdığında yemek yapmaya başlamak üzereydi. “Ben yemek yapacağım.”
“Hayır, sadece… Benimle kal. Lütfen?”
Lütfen.
Biraz yeniden düzenleme sonrasında Tao kendini Kris’in göğsüne bastırdı ve Kris’in buz poşedini düz bir şekilde sırtına tutmasını sağladı. Buz poşedi Kris’e göre soğuktu, ama uyuyakalmadan önce dişleri takırdamaya başlayan Tao’ya göre dondurucuydu.
Kris ikisini de sarmak için elinden gelenin en iyisini yaptı ve içinden, Tao’nun soğukluğunu yok etmesi için vücudunun çekirdek sıcaklığına dönmesini diledi. Tao, Kris onu tanıdığından beri ilk kez düzensiz uyuyordu. Uykusunda hareket ediyor ve sallanıyordu, kendini ne zaman acı verici bir pozisyonda bulsa sırtını devirip acıyla inliyordu. Kris nazikçe onu tekrar kendi göğsüne yönlendirdi ama buz poşetindeki buzlar eridikten sonra uzunca bir süre sert eli sırtını ovuşturdu.
Hala Tao’nun doktora görünmesi gerektiğini düşünüyordu ama içindeki küçük, çok bencil ve değersiz bir kısmı, Tao için böyle küçük bir şekilde konfor sağlayabildiği için memnundu.
Tao gün doğumundan kısa bir süre önceye kadar sakinleşmedi, sakinleştiğinde ise Kris onun alnını öptü. Kris’in uyumaya ihtiyacı yoktu ve nasıl uyunacağını bilmiyordu. Ama tam orada, Tao onun göğsünde hafifçe nefes alıp verirken, gözlerini kapatıp uyuyormuş gibi yapmak onun için kolaydı.
Belki başka bir evrendeinsan bir Kris ve insan bir Tao vardır. Belki insan Tao bir gün incinmiştir ve insan Kris tüm geceyi onunla ilgilenerek geçirmiştir, yalnızca erkek arkadaşı yeterince rahat hissettiğinde uyuyakalmıştır.
Belki insan Kris şimdi bitkindir ve Tao’yu kollarında kendine çekerek sırtını yavaşça ovuşturuyordur. Belki insan Kris Tao’dan sonra huzurlu, hak ettiği bir uykuya kendini bırakmıştır ve belki ikisi de birbirlerinin kollarında aşkla ve mutlulukla uyanacaktır.
Tao bir gün sonra ona gece nöbeti için teşekkür etti. “Şey için teşekkür ederim… Biliyorsun.” Tao bir elini sırtında dinlendirdi ama ilaçlarını aldıktan ve okul revirine kısa bir kontrol için gittikten sonra artık acı içinde görünmüyordu. “Okul hemşiresi ciddi bir şey olmadığını söyledi, sadece beni daha dikkatli olmam için uyardı. Gerçekten minnettarım… Sen orada olduğun için.”
“Sana hizmet etmek benim amacım.”
Sadece senin için varım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder