Sayfalar
▼
18 Ekim 2013 Cuma
The Last Entry | 9.Bölüm
The Last Entry-9.Bölüm
Çeviren: CryofKRAY.*
(Yazarımız sonunda bir değişiklik yapıp Yixing'in yaşını 22'ye çıkarmış. Ve hiç kontrol edemeyeceğim. Hatam varsa görmezden gelin.:P)
"Buraya erkenden gelmen iyi oldu Yixing."
"Bu ilk sefer olmuyor, Luhan." Yixing en iyi arkadaşına gülümsedi.
"Sen her zaman böylesin Yixing. Peki, bu oda sana uygun mu? Burdan güneşin doğuşunu ve batışını görebilirsin. Ve bahçe de orada." Luhan arkadaşına izah etti.
"Evet, iyiymiş. Uyayabilir miyim ben? Uykum var." Yixing güçsüzce söyleyip yatağa uzandı.
Luhan gülümsedi. "Tamam o zaman, şimdilik gidiyorum."
Ardından Luhan, Yixing'i odasında bırakıp toplantı odasına doğru yürüdü. Diğer doktorlar Yixing'in hastalığı hakkında münakaşa etmek için hazır bekliyorlardı.
"Ee, o nasıl Luhan?" Doktor Choi (Choi Siwon) sordu.
"Çok bitkin ve zayıflamış gözüküyor. Her zaman uykulu hem de. Uykusundayken baş ağrısı çekip çekmediğinden emin değilim."
"Doktor Wu nerede?" Doktor Lee (Lee Donghae), Yixing'in raporlarına bakarken aniden sordu.
""Ohhh. O konu hakkında..Yixing, Wufan'ın bilmesini istemiyor.Yani-" Luhan diğerlerine anlattı.
"Yani sadece üçümüz varız. Onun son dileği olduğu için bunu kabul ediyorum." Wufan'ın şu an yeni hasta bakıcıyla flört ettiğini Doktor Choi yeniden ekledi.
Luhan, sadece sustu.
"Bu kafasının filmi. Kanserin gittikçe büyüdüğünü görebiliriz ve nasıl fark etmediğimizi anlamıyorum. Eğer daha önce bilseydik, tedavi edebilirdik. Demek istediğim... Kontrol altına alabilirdik. Ama şimdi..." Doktor Choi, Yixing'in filmine bakıyordu.
"Evet. Şu anki durumuyla alakalı hiçbir şey yapamayız. Kritik bir süreçte. Ama kemoterapi ya da başka bir şey deneyebiliriz. Hemoglobin hastalığı olduğu için ameliyat yapamayız. Ne düşünüyorsunuz?" Doktor Lee sordu.
"Elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız. Onun yaşamını korumak için ne pahasına olursa olsu çalışmalıyız! Son defasında yenmişti. Belki yeniden savaşabilir. Onu gözlem altına almalıyız." Luhan ekledi yine.
"Kesinlikle. Elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Peki, onunla ilgilenecek hasta bakıcı kim olacak?" Doktor Lee, Yixing'ın dosyalarına göz atıyordu.
"Zitao ve Taeyon'u öneriyorum. Onlar şu an bildiğim kadarıyla en iyileri." Luhan filmi kontrol ederken konuştu.
Yixing, ışık gözlerini aydınlatıyorken uyandı. Saat 6.30du. Yixing yatağa dayandı. Bedenini hareket edebilmek için çok hantal hissediyordu. Ardından eli yerdeki çantayı kavradı.
"Evet, burada! Yine unuttuğumu düşünmüştüm." Yixing, kendi kendine konuşup çantayı yeniden yere koydu. Gözleri pencereden tarafa doğru kaydı. Batmaya hazır güneşe baktı. Turuncu gökyüzü... Ve kuşlar dünyanın gökkuşağıvari renkleriyle eğlenip uçuyorlardı.
Ne güzel bir kare.. Günbatımını izlemek Yixing'in alışkanlığıydı. Ama bugün, başka bir yerden izlediğin için şu an, farklıydı. Ve Luhan sağlığı hakkında konuştuğundan beri hayatı değişmişti.
Artık hiçbir şey Yixing'e gözükmüyordu. Şimdi, vakti gelene kadar hayatını hastanede geçirmek zorundaydı.
~ Eğer, burada benimleysen, Tanrı'dan bana hiçbir şey vermesini istemeyeceğim. Asla O'ndan hayatımı uzatmasını istemeyeceğim. Asla O'ndan hastalığımı iyileştirmesini istemeyeceğim. Ama senin burada, benimle olman imkansız. Ve gülünç. Şu an nerede olduğunu bile bilmiyorum ve sen de benim nerede olduğumu bilmiyorsun... ~
Yixing ayağa kalkıp yakınındaki manzarayı izlemek için yanındaki pencereye doğru yürüdü.
~ Yalvarırım.. Bu manzarayı yarın da görmek istiyorum.. ~
Güneş çoktan kendi yarısını saklamıştı. Luhan haklıydı. Manzaranın buradan görünüşü çok hoş. En azından, en nefret ettiği yerden olsa bile en sevdiği manzarayı hala izleyebiliyordu. Yixing, görüş alanından kaybolup ay çıkana kadar güneşi izledi. Güneş kaybolduktan sonra, ay ve yıldızlar geceyi çok güzel yapan ışıklarıyla dünyayı aydınlatıyordu.
Ardından Yixing, yeniden yatağına yavaşça yürüyüp uzandı. Çok yorgun ve uykulu hissediyordu. Gerçekten favori aktiviteleri: dans, yemek, şarkı ve daha birçoğunu çok özlemişti. Şimdi hiçbir şey yapamıyordu ve hep yorgun ve uykuluydu. Bütün zaman boyunca sadece yatağında olmalıydı. Kahkaha atıp gülebileceği hiçbir arkadaşı yoktu. Kalbini duyabilecek kimse yoktu. Gülmek istiyordu, şakalar duymak istiyordu. Önceki gibi kahkaha atmak istiyordu.
Yixing, Zitao elindeki yemek tepsisiyle gelince azıcık ürktü.
"Owhhhh! Üzgünüm, Xing-ge. Seni bölmek istemezdim ama buyur, akşam yemeğin. Hepsini bitir. Ve bu da ilacın. Almayı unutma." Zitao, Yixing'e doğru gelirken konuştu.
Yixing, buradaki hasta bakıcı arkadaşına gülümsedi. "Anlaştık, Zitao. Endişelenme."
"Ge." Yatağın yanındaki oturup yumuşak bir ses tonuyla seslendi.
Yixing, başını ona seslenen Zitao'ya çevirdi.
"Wufan-ge?"
"Ohhh... Artık birlikte değiliz." Yixing, sakince söyledi. Sesinin titremeyip gözyaşlarının akmaması için kendini kontrol etmeye çalışıyordu.
"Neden?" Zitao yeniden sordu. Wufan ve Yixing'in mutlu bir çift olduğunu biliyordu ve Wufan'ın, Baekhyun için Yixing'i terk ettiğine inanamıyordu. Herkes Wufan'nın Baekhyunla, yeni hasta bakıcıyla, çıktığını biliyordu.
"Belki de, birlikte olmak kaderimiz değilmiş." bir kaşık yemek alırken cevapladı Yixing.
"Ama ge, bu-"
"Bu çok lezzetli, Zitao. Nereden aldın?? Yoksa hastaneden mi?" Yixing, artık Wufan hakkında konuşmak istemediğine değenircesine yemeği övdü.
Zitao sadece, yemek yiyen abisini izledi. Yixing'in içten içe acı çektiğini biliyordu. Bunu net bir şekilde görebiliyordu. Yixing'in Wufan'ı, onun için ölebilecek kadar çok sevdiğini biliyordu. Neden Wufan bunu Yixing'e yapmak zorundaydı ki? Wufan'ın, Yixing'i bu şekilde terk etmesine sebep olan şey neydi?
"Hepsini ye, ge. Eğer sevdiysen tekrar getirirım." Zitao, Yixing'e söyledi. Abisinin bu olaydan ve içinde gittikçe büyüyen kanserden dolayı canının çok yandığını biliyordu. Yixing'e çok soru sorarak yük olmak istemiyordu. Eğer Yixing anlatmak isterse, her zaman bunun için hazırdı. Ama hala Wufan'ın yaptığı yanlışı kabul edemiyordu.
"Ge, eğer anlatmak istediğin bir şey olursa, senin için burada olacağım, tamam mı?" Zitao nazikçe konuştu.
"Biliyorum, Zitao. Eğer bir sorunum olursa sana anlatacağım." Yixing, ağzı yemekle doluyken cevapladı.
Zitao öylece gülümsedi. Yixing'i çok iyi tanıyordu. Yixing, her ne kadar ona problemi olduğunda anlatacağını söylese de anlatmayacaktı. Yixing sır küpü gibiydi. Kimseye hiçbir şey anlatmayıp acısını içine atardı. Sürekli gülümserdi ama bütün bu, yanaklarında beliren gamzeleriyle gülümsemesinin ardında hiçkimsenin bilmediği binlerce giz vardı.
Ardından Zitao odadan çıktı. Kendini çok üzgün ve kırılmış hissediyordu.
"O nasıl Zitao?" Luhan, Zitao'nun çıktığını görünce sordu.
"Her zamanki gibi, ge. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyor." Zitao üzgün ses tonuyla cevapladı.
"Neden Wufan-ge Yixing'e bunu yaptı? Yixing bunların hiçbirini hak etmiyor." Luhan, hala Wufan'ın Yixing'i terk etmesine anlam veremeyip ağlıyordu.
"Bilmiyorum. Görevlilerden bazıları, Wufan'ın Baekhyunla çıktığını biliyor, ge."
"Bunu biliyorum. Sadece Wufan'ın Yixing hakkındakileri öğrenmediğinden emin ol, Zitao. Bu, Yixing'in son dileği." Luhan, Zitao'nun omzuna elini koydu.
Zitao susup abisinin uzaklaşını izledi. İkisi de Yixing için endişeleniyorlardı.
Yixing, bütün yemeği bitirip yatağa uzandı. Yalnızca parıldayan yıldızlarla dolu engin gökyüzünü izledi. Yixing, şu an gerçekten sokakta tek başına yürümek istiyordu. Bedenine dokunan rahatlatıcı havayı hissetmek istiyordu. En azından, şu an taşıdığı acı ve bütün bu ağrıları hafifleyebilirdi
~ Çok mu bencilim??? İçimdeki acıyı bildiğinizden benim için daha çok endişelendiğiniz biliyorum... ~
***************************
"Wufan-ah, beni seviyor musun?"
"Tabi ki, seviyorum. Ne oldu?"
"Sadece sordum.. Ya ilerde artık beni sevmezsen?"
"Beni dinle. Ne olursa olsun, kimse kalbimdeki yerini alamaz. Orası sadece sana ait, Zhang Yixing." Wufan, Yixing'in omuzlarından sıkıcı tutup konuştu.
Bütün bu tatlı sözleri duyduktan sonra, Yixing'in gülerken yanaklarındaki gamzeleri açıkça belirdi.
"Ben de Wufan. Başka birini sevip beni terk etsen de hep seni seveceğim." Yixing, diğerinin dudaklarına yetişmek için ayak ucunda kalktı.
Wufan, kollarını önündeki ince bele dolayıp vücudunu destekledi. Nazikçe önünde duran yumuşak yanakları öptü. Hep mumla aradığı tatlı pembemsi dudakları.
Başındaki ağrı Yixing'i uyandırmıştı. Yavaşça gözlerini açtı ama, başını çok ağırlaşmış ve acımış hissediyordu. Sanki biri kafasını bıçakla delmişti. Acıyı azaltmak için yavaş yavaş elleriyle başına masaj yaptı. Gözlerini biraz aralayıp pencereye baktı. Güneşin doğmaya hazırlandığını görebiliyordu. Gözlerini kapatmamaya zorladı. Bugün güneşin doğuşunu görmek istiyordu. Bu manzarayı özlemişti. Bugünden itibaren, her gün güneşin doğuşunu ve batışını izleyeceğinden emin olmalıydı. Manzarayı izlemek için bedenini tamamen diğer tarafa çevirdi.
"Bu, çok güzel." Yixing, zayıf ses tonuyla fısıldadı.
Yixing, acıya dayanabilmek için örtüyü sıkıca tutuyordu. Bu acı, gün geçtikçe daha da artıyordu. Yixing, bir aydır hastanede yatıyordu. Son iki haftadır, her sabah uykusunda baş ağrısı çekiyordu. Luhan ve Zitao'ya söylememişti.
Onları endişelendirmek ve 3 yıl önceki gibi her zaman ona sadece acı veren kemoterapi tedavisini istemiyordu. Her gece, Yixing başındaki dayanılmaz ağrıyla uyuyup sabah o ağrıyla uyanıyordu. Acı uyandıktan birkaç saat sonra yok oluyordu.
Güneş henüz doğmamışken, acıyı bastırmaya çalıştığı için yine uyuyakalmıştı. Solgun alnında terler damlıyorken örtüyü sıkıca tutmasıyla bedeni titriyordu. Yixing, başındaki şiddetli ağrıya dayanamıyordu ama, en azından hala diğer insanlar gibi yaşayabiliyordu. Kanser tedavisi olursa, hiçbir şey yapamazdı. Tedavinin etkileri yüzünden hiçbir şey yapamazdı. Biri onu doyurup her şeyi onun için yapmak zorunda kalacaktı. Yixing için şimdi biraz çekmekten bir şey olmazdı. Bu şekilde hala yaşayabildiği müddetçe, nasıl bunun olmasını isteyebilirdi ki? Ölmeden önce.
Luhan ve asistanı Zitao,bugün Yixing'in durumunu kontrol etmeye gidiyorlardı.Onlar odaya girerken Yixing'in yüzü pencereye dönüktü.
"Xing-ah. Uyan." Luhan, nazikçe Yixing'in omzuna dokunup seslendi.
Yixing'in bedeninin titremesini hissedip diş gıcırdatmasını duyunca dehşete düştü.
"Xing. Xing uyan. Xing. Xing." Luhan defalarca seslendi. Panikleyip her defasında daha da yüksek seslendi.
Zitao, olabilecek her şey için orada duruyordu. Şükür ki, Yixing gözlerini açıp onu çağıran sesin olduğu tarafa döndü.
"İyi misin? Uyurken titriyor musun? Uykundayken baş ağrıların mı oldu?? Anlat bana Yixing!" Luhan, günden güne solup duran Yixing'e endişeyle bakıp binlerce soru soruyordu.
"Neden ki?" Yixing, yatakta oturup arkasına yaslandı. Sesi çok zayıf duyuluyordu.
"Başın uyurken acıyor değil mi, Xing? Bana hemen söyle Xing." Luhan'ın sesi yalvarırmışcasına çıkıyordu.
"Eğer evetse, ne olacak?" Arkaya yaslanıp gözlerini açarken sordu.
"Xing, daha kaç kez söylemem gerek? Eğer vücuduna bir şey olursa bana anlat. Böylece şu anki durumunu öğrenebilirim Xing."
Luhan, Yixing'in inatçı tavrına üzülüp dostunu azarladı.
"Seni endişelendirdiğim için üzgünüm.." Yixing, güçsüzce özür diledi.
Luhan kaşlarını çattı. Yixing için şu an çok endişeleniyordu. Hemen sonra işine devam etti. Yixing'in kanını ölçtü, ateşini de... Ve her şeyi.
"Kahvaltı yapmayı unutma Xing." Luhan, Yixing'i Zitaoyla bırakmadan önce konuştu.
"Onun için endişeleniyorum." Luhan, odasına geri dönerken Zitao'ya söyledi.
"Ben de... Ge, eğer uykusunda baş ağrısı çekiyorsa, sonra ne olacak?"
"Acının ne kadar şiddetli olduğunu biliyor musun? Onun ve diğer hastaların nasıl dayanabildiklerini bilmiyorum. Bir kere baş ağrışı çektikçe hafızasını kaybetmeye başlayacak. Bu amnesia gibi değil. Daha çok, bazı şeyleri ve anıları unutmaya meyillenecek. Ve yazmada, konuşmada belki de dinleme ve yürüme de bile zorlanacak. Çünkü acı sinir sistemine zarar verecek." Luhan, asistanına anlattı.
Zitao, duyduklarıyla adeta şok olmuştu. Luhan'ın açıklamasından sonra abisini görmeye gücü yetip yetmeyeceğini bilmiyordu.
"Her ikindi vakti güneşin batımını seyretmesi için onu bahçeye götürüyor musun hala?"
"Evet.. Her şeyi yapıyorum, onun için."
**********************
"Zitao, yakınlardaki mağazaya gidebilir miyiz? Bir şeyler almak istiyorum." Yixing, oturduğu tekerlekli sandelyeyi iten Zitao'ya sordu.
Yixing, şimdi nadir yürüyebiliyordu. Yalnızca lavaboya gitmek isterse yürüyordu. Eğer yapamazsa ya tekerlekli sandalydyi kullanıyor ya da Zitao ve diğer hasta bakıcılar onu istediği yere gitmesine yardımcı oluyorlardı. Yixing başta bundan hoşlanmamıştı ama düşüp kendini yaralayınca kabullenmişti.
"Ne almak istiyorsun?" Zitao merakla sordu.
Yixing yalnızca gülümseyip Zitao'nun onu mağazaya götürmesini bekledi.
"Neden bu defteri aldın?"
"Bir şeyler yazmak istiyorum. Burası çok sıkıcı."
"Tamam o zaman. Ne yazacaksın?" Zitao, tekerlekli sandalyeyi bahçeyi iterken sordu.
"Hiçbir şey..."
Zitao, bir haftadır her gün gittikleri aynı yere Yixing'i götürdü. Yixing'in yanındaki banka oturdu. Yixing, Zitao'nun her gün onu getirdiğinde yaptığı gibi yalnızca manzarayı izledi.
"Ge, her gün aynı manzarayı izlemekten sıkılmıyor musun?" Rengarenk gökyüzünde uçan kuşlarla dolu manzarayı seyre dalmıştı.
Yixing gülümsedi ve yazmayı bıraktı. "Hayır, sıkılmıyorum. Bunu görmeyi seviyorum." Yixing cevapladı. " Ve bunu özleyeceğim..." Ekleyip yeniden yazmaya başladı. Eğer bunun hakkında düşünmeye devam ederse, Yixing'in kabul ettiği acınası gerçek onu sadece ağlatacaktı. Şimdi Zitao'ya bakarsa ağlayacağını biliyordu. Ve Zitao'nun yumuşak kalpli biri olduğunu da. Neden Zitao'ya problemleriyle acı çektirsindi ki? Güçlü olmalıydı ki böylece insanlar onun için endişelenmesinler.
Yixing, yüzünü gökyüzüne kaldırdı ve yazmayı durdurdu. Etrafındaki çiçeklerle, koskocaman gökyüzünü izledi. Her şey güzeldi. Yixing, nasıl resim çizileceğini bilip kendini ifade edebilseydi, çok mutlu olacaktı. Önceden dans ederek kendini ifade ederdi. Ama şimdi dans etmek için gücü yoktu. Basit bir adım atsa bile düşecekti.
Zitao yanındakine baktı, Yixing baştan aşağı güzeldi. Açık teni ve gözleri. Wufan'ın ona aşık olabilmesi konusunda kuşku yoktu. Çok sevilesiydi, kendisi bile Yixingle olmayı seviyordu. Yixing yemek yapabiliyordu ve onun için endişelenebilirdi. Zitao, Yixingleyken çok korumacı olduğunu hissediyordu ve bunu seviyordu. Yixing ona Çin yemeği pişirecekti ve evine de davet etmişti.
~ Xing-ge.. Neden bu sana olmak zorundaydı ki? ~
Zitao'nun gözleri, Yixing'in dizindeki deftere ilişti. Esen rüzgar yüzünden sayfalar açılıyordu. Ve Zitao yazılan kelimeleri okuyabiliyordu.
Gözyaşları aniden okuduğundan dolayı akmaya başladı. Başını eğdi çünkü Yixing'in onun ağladığını bilmesini istemiyordu. Bu sadece Yixing'in kalbini kırardı.
~ Tanrım.. Neden Xing-ge'yi bunlarla tek başına yüzleştiriyorsun?... ~
************************
(Zitao'nun kağıtta okudukları)
Selam benim küçük günlüğüm. Umarım kalbimi seninle paylaşabilirim.
Evet, şu an yalnızım. Çünkü kimse yanımda değil.
Önceki günlüğümden seni farklı kılan ne, biliyorsun.
Sen sade ve siyahsın, sayfaların bile sade beyazlıkta. Senin hakkındaki hiçbir şey güzel değil.
Ama belki de benim son günlüğüm olacaksın. Haha. Bilmiyorum. Ama eminim ki benim son kapım sende olacak.
İzin ver de sana kendimi, sahibini tanıtayım.
Benim adım Zhang Yixing ve 23 yaşındayım.
Yakında öleceğim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder